Homofobi: Geniş ve “Daraltılmış” Tanımı
Koray Başar
[email protected]


Homofobi ilk karşılaşıldığında ruh sağlığı alanında birçok farklı nesne ve durum için kullanılan fobi kavramını, yani yersiz ya da abartılı, gerçekçi olmayan korkuyu çağrıştırmaktadır. Sadece isme bakarak neyle ilgili bir korkunun ifadesi olduğunu anlamak kolay değil. “Homo” eş, benzer, denk anlamlarında kullanılagelen bir önek çünkü. “Homofobi” 1960’larda ilk kullanıldığında eşcinsellerin (homoseksüellerin) yakınında, çevresinde bulunmasıyla ilgili korkuyu ifade etmek için, yine bu korkuyu duyan kişiler tarafından ortaya atılmıştı. Kullanımının yaygınlaşmasıyla, özellikle eşcinsel özgürleşme hareketi tarafından benimsenmesiyle, psikolojik anlamda korkunun ötesinde anlamlar kazandı. Yaygın kabulüyle, homofobi, eşcinseller veya eşcinsel davranışlarla ilgili korkunun yanı sıra, tiksinti veya nefret hissi, aşağılayıcı, yargılayıcı, suçlayıcı, yasaklayıcı tutumlara karşılık gelmektedir.1

İnsanın cinsel ve duygusal yakınlığının, ilgi ve çekiminin kendi cinsiyetinden kişilere yönelmesi, yani eşcinsellik, insanlık tarihinin hemen her döneminde, her coğrafya ve kültüründe rastlanılan bir durumdur. Eşcinselliğin tüm bu farklı görünümlerine, yüceltme ve kabulden, yok sayma, baskılama ve cezalandırmaya değişen toplumsal tutumlar sergilenmiştir. Heteroseksüelliğin tek doğru, meşru, sağlıklı, kabul edilebilir cinsel yönelim olarak kabul edilmesi, eşcinsellik ve biseksüelliğin heteroseksüellikten daha aşağı bir konumda kabul edilmesi heteroseksizm olarak adlandırılır. Bu düşünce herkesin heteroseksüel olduğunu kabul eder. Oysa eşcinsellik ve biseksüellik de heteroseksüellik gibi insan cinselliğinin doğal görünümlerindendir. Heteroseksist düşünce tarzının doğal sonuçlarından biri de homofobidir.

Homofobinin bu kadar geç dönemde tanımlanmış olması daha önce bu kavrama karşılık gelecek tutum ve önyargıların olmadığı anlamına gelmez. Ancak eşcinsel davranışın, insan tarihi boyunca her coğrafya ve kültürde mevcut olduğuna dair bilgilerimiz olmasına rağmen, eşcinsellik de ancak 19. Yüzyılda tanımlanmış bir cinsel yönelimdir. Yani kavramın ortaya çıkışı, ona karşılık gelen olgudan daha sonra olmuş gibi görünmektedir.

Eşcinsel ve biseksüel cinsel yönelimi olanlar da dahil, heteroseksizmin egemen olduğu toplumlarda yetişen ve yaşayan kişilerin homofobik olmaları beklenir. Eşcinsellik her toplum tarafından bu olumsuz damgalanmaya maruz bırakılmamıştır. Yani homofobi “doğal” değildir. Diğer ayrımcılıklar gibi toplum tarafından şekillendirilir ve devamlılığı sağlanır. Bu durum kadınların erkeklerden, farklı ırk ve etnik kökenlerin diğerlerinden daha aşağı görülmesinden farklı değildir. Aslında insanların sahip oldukları kimlik özelliklerine göre benzer özellikler gösteren gruplar halinde ele alınması, sanki o gruba dahil her birey benzer özellikler gösterirlermiş gibi muamele edilmesi, kimi kimlik özelliklerinin diğerlerinden daha üstün ya da aşağı  kabul edilmesi tüm ayrımcı tutumların ortak özellikleri gibi görünmektedir. Zaten yapılan birçok çalışma, homofobik kişilerin aynı zamanda diğer ayrımcı özellikleri de olduğunu göstermektedir.2

Farklı önyargıların analizi ile ilgili çalışmasında Elisabeth Young-Bruehl seksizm, ırkçılık, antisemitizm ve homofobiyi birincil olarak kabul etmiştir.3 Homofobinin diğer birincil önyargılarda gözlenen tüm özellikleri birarada bulunduran temel önyargı olduğunu öne sürmüştür. Homofobi, kişinin kendisine benzemeyen insanların varlığına tahammül edememesi, farklı kimlik özellikleri olan kişilerin öteki, aşağı, tehditkar kabul edilmesi ya da heteroseksüel olmayanların hemen heryerde varlık gösteren, kişilere ve topluma yıkım getirecek sinsi düşmanlar olduğunun düşünülmesi gibi düşünce süreçlerinden köken alabilir. Yani eşcinselliğin farklı görünümleri olabildiği gibi homofobi de farklı düşüncelerden yola çıkan farklı davranış ve tutumlarla kendini gösterebilir. 

Homofobi bazen eşcinsellerin toplum düzenini ve onu oluşturan bireyleri tehdit ettiğini varsayıp, korumaya çalışır gibi görünüp, “genel ahlak” ve benzeri muğlak kavramları kullanarak insanların duygu, düşünce ve davranışlarını zapturapt altına alma çabalarında kendini gösterir. Eşcinselliğin ve biseksüelliğin ruhsal bir bozuklukla ilişkili olmadığı, yani kişilerin bireysel, sosyal ve mesleki işlevleri ile ilgili bir aksamaya neden olmadığı bilinmektedir. Cinsel yönelimin örnek alma, özenme, öğrenme ile gelişmediği ve değişmediği de çok uzun zamandır bilimsel olarak gösterilmiş bir gerçektir. Bunlara rağmen, eşcinsellerin ve eşcinsel davranışın görünür hale gelmesi, kişilerin eşcinsel olduklarını özgür bir şekilde ifade etmeleri ve herkes kadar varlık gösterme haklarının yasa ve uygulamalarla sınırlandırılmaya çalışılması, aslı olmayan bu düşüncelere dayandırılmaktadır. Film ve dizilerde eşcinsel karakterlere tepki gösterilmesi, internete baskı uygulamaya çalışan odakların oluşturduğu korkunç filtrelerde ilk akla gelen kelimelerin eşcinsellikle ilgili olması, eşcinsellerin (askerlik, polislik, öğretmenlik gibi) bazı mesleklerden men edilmeye çalışılması günümüzde sık görülen örneklerdendir.

Tıp ve psikiyatri alanında eşcinsellik ve biseksüelliğin bozukluk, hastalık olmadığının kabul edilmesinden kırk yıl sonra, çoğunluğu ruh sağlığı uzmanı olmayan kişilerce “hastalık” olarak anılmaya çalışılması da homofobinin bir diğer görünümüdür. Geçen yıl Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Aliye Kavaf’ın bu yöndeki açıklaması bunun en güncel örneklerindendir.  Tabipler Birliği,  Psikiyatri Derneği ve Psikologlar Derneği bu yaklaşımın kabul edilemez olduğunu açıkça belirtmiştir. Buna rağmen azınlıkta da olsalar, yurtdışında din adamları ve ruh sağlığı uzmanlarının oluşturduğu bir koalisyonun eşcinselliği tedavi ve eşcinselliğin önlenmesi ile ilgili kitaplar Türkçe’ye çevrilip yayınlanmıştır. Etikdışı uygulama ve söylemleri nedeniyle meslek gruplarınca tanınmış bazı doktorlarca da bu homofobik söylemi destekleyen demeçler verilmektedir. Tüm bu çabalar eşcinselliği, heteroseksüellikten daha sağlıksız, aşağı bir cinsel yönelim kategorisi olarak benimsetmeye yöneliktir.

Farklı iktidar sahiplerinin homofobiyi destekleyen bu girişimlerinin toplumu oluşturan bireylere bir etkisinin olması şaşırtıcı değildir. Homofobinin günlük hayattaki yansımaları, eşcinsel ve biseksüel bireylere yok sayılma, aşağılanma, sağlık, eğitim imkanlarından yararlanma, yeterli oldukları halde mesleklerini yürütmelerine engel olunması ya da kariyerlerinde ilerleyememe gibi olmaktadır. Eşcinsel ve biseksüellerin maruz kaldığı homofobik tutumdaki artışın yanı sıra, yetiştikleri toplum gereği bu bireylerin içselleştirdikleri homofobinin şiddetlenmesi, yönelimlerinin farkına vardıkları süreçte yaşadıkları kafa karışıklığı ve bunaltıyı arttırmaktadır. Bu süreçte yaşanan ruhsal zorlanmalar önemli bir toplum sağlığı sorunu olarak ele alınıp, destekleyici yaklaşımlarla önüne geçilebilecekken, bu şekilde katmerlenmektedir. Homofobik şiddetin uç noktası olan nefret suçları (cinayeti de içerecek şekilde) ülkemizde giderek artan şekilde görülmektedir.4

Bu koşullarda bazı çevrelerce homofobi tanımının daraltılması önerilmektedir.5Önerilen, homofobinin, “eşcinsellere ve eşcinselliğe karşı mantık dışı kin, nefret ve aşağılama şeklindeki haksız yargıların beraberinde getirdiği, eşcinsellere şiddet uygulanmasını savunma veya şiddet eylemlerinde bulunmayı içeren davranış ve tutumlar” olarak tanımlanmasıdır. Bu tanımı savunanlar referans noktalarının eşcinsellere saldırı ve şiddet uygulanması veya şiddetin savunulması olduğunu öne sürmektedirler. Homofobinin sadece davranışa yansımış uç noktasının tanımlanması, altında yatan düşünce tarzının eleştiriden uzak tutulmaya çalışılmasından başka bir amaca hizmet eder görünmemektedir. Böyle yapıldığında homofobi tanımının daraltılmasından çok homofobiklerin gizlenmesi sonucuna ulaşılacaktır. Zira homofobi, yukarıda tartışıldığı gibi ve yeni tanımı öne sürenlerin ifadesiyle “şiddet eylemlerini beraberinde getiren” heteroseksist düşünce sistemiyle doğrudan ilişkilidir. Bu önerinin iyi niyetine inanmak saflık olacaktır. Yapılması gereken homofobi tanımını daraltmak değil, heteroseksizmi görünür hale getirip eleştirmek ve eşcinsel/biseksüel bireyleri korumaya yönelik ayrımcılık karşıtı yasal ve sosyal düzenlemeleri bir an evvel gerçekleştirmektir.

  1. Homophobia: A History, Byrne Fone, 2001.
  2. Gruplararası ilişki ideolojisi olarak homofobi, Melek Göregenli. Antihomofobi Kitabı, Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma, KaosGL, 2009
  3. The Anatomy of Prejudices, Elisabeth Young-Bruehl, 1998.
  4. LGBTT Bireylerin İnsan Hakları Raporu, LGBT Hakları Platformu, 2009.
  5. Eşcinsellik Kader Değildir, Cem Keçe, 2009.
Bu makale 14240 kez görüntülenmiştir.

Yazarın Diğer Makaleleri

Yazarın sistemde kayıtlı başka makalesi bulunmamaktadır.