İnfertilite (kısırlık) nedir? Bir çiftin 12 ay boyunca düzenli cinsel ilişkiye girdiği ve korunma yöntemi uygulamadığı halde hamile kalamama durumudur. Daha önce hiç gebelik oluşmamışsa primer (birincil) infertilite; canlı doğumla sonuçlansın ya da sonuçlanmasın en az bir gebelik oluşmuş ise sekonder (ikincil) infertilite olarak tanımlanır. İnfertil çiftlerin sayısı, günümüzde, stresli yaşam koşulları, doğal olmayan beslenme, sigara alışkanlığı gibi sebeplere bağlı olarak artmıştır. Bugün evlenen her 6 – 7 çiftten birinin çocuğu olmamakta ve tıbbi yardım almak zorunda kalmaktadır. İnfertilite nedenleri arasında kadına ve erkeğe ait sebepler olabilmekle beraber bazen her ikisinde de önemli bir sorun bulunamadığı halde gebelik elde edilemeyebilir. Bir çiftin çocuk sahibi olabilmeleri için nelerin normal olması gerekir?
İnfertilite (kısırlık) tedavisine alınacak çiftlerde nelere bakılır? Kısırlık tedavisinde amaç çiftin çocuk sahibi olabilmesi için gereken tahlillerinin yapılarak çocuk olmasını engelleyecek herhangi bir durumun mevcut olup olmadığının tespit edilmesi ve buna göre tedavi uygulanmasıdır. Genel olarak üç ana faktör üzerinde tahliller yapıldıktan sonra tedaviye başlanır. Bunlar :
İnfertilite (kısırlık) tedavisi zor bir tedavi midir? İnfertilite tedavisi, günümüzde çok kolaylaşmıştır. Eskiden yumurta toplama işlemi laparoskopik (karnın içine küçük bir delik açılarak yapılan cerrahi müdahale) yapılmaktaydı. Hasta bu teknikten çok ağrı duymaktaydı. Ancak bugün, transvajinal geliştirilmiş ultrasonlarla genel anestezi altında veya çok yüzeysel bir anestezi verilerek yapılmakta ve böylece hasta yumurta toplama işlemini takiben 2 saat sonra evine gönderilmektedir. Aynı zamanda gelişen ilaç teknolojisi, ilaçların kullanım kolaylığı, enjeksiyon yerindeki ağrının azlığı ve reaksiyonların minimalliği de bu tedaviyi kolaylaştırmaktadır. Şişmanlık, stres ve sigaranın infertilite (kısırlık) üzerine etkisi var mıdır? Evet, vardır. Şişmanlığa sebep olan etkenler veya metabolik bir hastalığın varlığı, gebe kalmayı zorlaştırdığı gibi gebelik oluştuktan sonra da gidişatını etkilemektedir. Stres etkisiyle beyinden salgılanan bazı hormonlar, vücudun tüm sistemlerini etkilediği gibi üreme sistemini de etkilemektedir. Bu şekilde çok yoğun stres altında olan kişilerde adet bozuklukları oluştuğu gibi zaman zaman tamamen adetten kesilme ve dolayısıyla gebelik oluşamama gibi sorunlar da yaşanabilmektedir. Sigaranın ise, yumurtanın etrafındaki hücreleri etkileyerek kadınlık hormonunun yapımında ve ayrıca yumurtanın olgunlaşmasında negatif etkisi olduğu bilimsel olarak ispatlanmıştır. Ayrıca erkek sperminin özellikle hareketliliği üzerine negatif etkili olduğu bilinmektedir. Bu şekilde yoğun sigara kullanan kişilerde, sigara kullanmayanlara kıyasla gebelik oluşma şansı daha az, gebelik oluşsa bile erken dönemde düşük yapma sıklığı daha fazla görülmüştür. Çiftlerin psikolojilerinin etkileyen faktörler nelerdir? İnfertilitenin (kısırlık) süresi ve nedeni, sürdürülen tedavisinin süresi ve geçmiş başarısız tedavi denemeleri çiftin ruhsal durumunu etkileyebilir. İnfertilitenin (kısırlığın) psikolojik yönü nedir? “İşlemediğim bir suçtan dolayı cezalandırılıyormuşum gibi bir şey, istemeyen binlerce kişinin çocuğu olduğu halde ben neden bu kadar şanssızım.” “Sanki yaşamımın bazı alanları donmuş gibi, peki ben bunu hak edecek ne yaptım?” “Eğer kendi çocuğumu doğuramazsam eşim beni terk eder mi?” Üreme bir insanın yaşamındaki en önemli ve en temel ihtiyaçlardan birisidir. İnfertilite (kısırlık), ülkemizde olduğu gibi aile bağları güçlü olan toplumlarda yalnızca çifti değil onlarla beraber pek çok kişiyi etkileyen bir krizdir. İnfertil tanısı almak hem şok, inkar, kayıp hissi, suçluluk, depresyon, izolasyon veya içe çekilme, hayatın anlamının yitirilmesi gibi bireysel psikolojik sorunlara; hem de çift olarak cinsellik ve evlilikle ilgili sorunlara yol açmaktadır. Bu nedenle infertilite sadece jinekolojik bir sorun değil, psiko-sosyal bir sorun olarak görülmedir. Öncelikle çiftler için çocuk sahibi olmamayı kabullenmek zor gelir ve tanıyı yadsırlar. Daha sonra yaşanan duygu ise öfkedir. Kendilerine, diğer eşe, çocuklu çiftlere karşı öfke duyabilir. İnfertilite ile mücadeleye devam eden çift suçluluk yaşamaya başlar. Özellikle infertil tanısı konmuş bireyde suçluluk daha da fazladır. İnfertil birey eş tarafından terk edilmeye dair anksiyete (kaygı) yaşayabilir. Kendini değersiz hissetme, pek çok şeye karşı ilgi kaybı ön plana çıkabilir. Birçok kişinin çaba harcamadan yaşadığını, kendisinin asla yaşayamayacağını düşünür. Çiftler haksızlığa uğradıkları hissine kapılabilirler. Bazı çiftler uzun yıllar gebe kalma çabalarını sürdürürken, bazıları bu süreçten vazgeçerek sorunu kadere bırakır. Tedavi sürecinin uzunluğu ve sonucunun belirsizliği çiftlerin duygusal açıdan zor bir dönem geçirmelerine neden olmaktadır. Kişi infertil tanısı aldıktan sonra yaşamlarının tüm alanlarını ihmal ederek bu tedavi üzerine yoğunlaşır. Aile ve arkadaşlarla olan ilişkilerden uzaklaşılabilir, iletişim kurmada zorluklar ortaya çıkabilir. Kişi “hiçbir zaman çocuk sahibi olamayacağım” gibi olumsuz duygulara kapılabilir. İnfertil çiftlerin olumsuz duygusal tepkileri, yaşama sevincini azaltmakta, başkalarıyla ve eşleriyle olan ilişkilerini etkilemekte ve sahip oldukları sağlık sorununun yükünü daha da ağırlaştırmaktadır. İnfertilitenin (kısırlığın) erkek ve kadın üzerinde yarattığı etki aynı mı? Araştırmalar infertilite (kısırlık) sorununun çiftler arasında farklı duygusal tepkilere neden olduğu doğrultusundadır. İnfertilite çiftin problemi olduğu halde kadın ve erkek farklı duygusal tepkiler gösterebilirler. Yapılan karşılaştırılmalı çalışmalarda erkeklerde daha az sıklıkta klinik depresyon ve anksiyete (kaygı) olduğu görülmüştür. Kadınlarda daha fazla psikolojik problem ortaya çıkması tıbbi testlere daha fazla maruz kalmaları ve tedavi amacıyla aldıkları hormonların da birtakım psikolojik değişiklikler oluşturmasıyla açıklanmaktadır. Kadın ve erkeklerde başa çıkma mekanizmaları arasında da farklılıklar mevcuttur. Kadınlar duygularını paylaşabilecekleri gruplara katılırken, konuyla ilgili araştırma, daha fazla okuma eğiliminde olurken, erkekler kişisel şeyler hakkında konuşmazlar ve emosyonel (duygusal) sıkıntılarını kendilerine saklarlar. Kadınlar infertiliteyi daha çok kişiselleştirirken kayıp duygusu yaşamakta ve özgüvenlerinde azalma meydana gelmektedir. İnfertilite (kısırlık) cinselliği etkiliyor mu?etkileşimler İnfertilitede cinsel aktivite isteğe bağlı duygulardan çok siklus (adet) zamanına göre hazırlanan, tedavi programının bir parçası haline gelir. Buna ek olarak infertilite tedavisinde gerçekleştirilen yöntemler (fiziksel muayene, ameliyat vs.) çifti yorabilir ve cinselliğe bakış açısını değiştirebilir. Böyle durumlarda cinsel danışmanlık çiftin oldukça fayda göreceği bir süreç olacaktır. Kısırlığı olan çiftlerde görülebilecek cinsel işlev bozuklukları nelerdir? İnfertilite (kısırlık) evlilik ilişkisini etkilediğinde cinsel işlevde de bozulmalar olabilir. İnfertilite tanısı kişilerin cinsel kimlikleriyle de özdeşleştirilir. İnfertilite ile uğraşan bireyler sıklıkla yetersiz bir erkek ve kadın gibi hissettiklerini belirtmektedirler. Tedavi sürecinde cinsellik sadece çocuk sahibi olmak için bir eyleme dönüşebilir. Özellikle belli zamanlarda kurulması önerilen ilişkiler kişiler tarafından ödev gibi algılanmaya başlanır. İnfertil birey kendini cinsel olarak yetersiz hissedebilir, ilişkiden duyduğu haz kaybolabilir. Bedenine karşı öfke, hayal kırıklığı “neden ben” duyguları ön plana çıkabilir. Kısırlık teşhisi koymak için yapılması gereken testler kişiyi olumsuz etkileyerek cinsel isteksizliğe neden olabilir. Tedavi sürecinde kullanılan hormonlar da cinselliği etkileyebilir. Sonuçta ortaya şu tablolar çıkabilir:
Stres nedir? Stres infertilite (kısırlık) tedavisini nasıl etkiler? Stres, vücudun çeşitli içsel ve dışsal uyaranlara verdiği tepkidir. Stres insan bedeninde kaslarda gerginlik ve kramp, yorgunluk hissi, çarpıntı, tansiyon yükselmesi gibi birçok fizyolojik değişiklik ortaya çıkarabilir. Stres duygusal hayatımızı etkiler ve umutsuzluk, gerginlik ve karamsarlık hissettirebilir. Bu sebeple stres kaynaklarının farkına varıp etkili bir biçimde baş edebilmeyi öğrenmek gerekir. Stres sonucunda;
Tedavisi başarısız olan çiftlerde yoğun stres ön plana çıkmaktadır. Özellikle tedavinin birden çok tekrarlandığı çiftlerde stres seviyesinin daha yüksek olduğu saptanmıştır. Ancak stresin kısırlık nedeni olduğunu gösteren bilimsel kanıt çok zayıftır. Buna ek olarak stres hormonal dengeyi bozabilir, erkeklerde sperm sayısında ve hareketlerinde azalmaya yani stresin erkeklerde semen kalitesini düşürerek üreme işlevlerini olumsuz etkilediğine dair araştırmalar vardır, kadınlarda ise ovulasyonu (yumurtlamayı) etkileyebilir ve progesteron eksikliğine neden olarak gebeliğin devam etmesini engelleyebilir. Ayrıca tedavi sürecinde devam eden tetkikler, iğne ve ilaç kullanımı fiziksel ve duygusal olarak stres kaynağıdır. Psikolojik sorunların tek başına kısırlığın nedeni olmadığı, stresin kısırlığa sebep olduğu tezinin henüz ispatlanmadığı fakat stresin bilinen etkisinin kısırlık sorununa olumsuz yansıdığı bilinmektedir. İnfertilitenin (kısırlığın) tanı ve tedavi sürecinde psikolojik desteğe ihtiyaç duyulup duyulmadığı nasıl anlaşır? İnfertilite tanısı ve tedavi sürecindeki tüm bu zorluklar başlangıçtaki olumsuz duygulanımların yanında zamanla depresyon, anksiyete (kaygı) bozuklukları gibi psikiyatrik tabloların gelişmesine de neden olabilmektedir. Tedavinin süresi, tedavi şekli, kişilik özellikleri, uyum süreçleri, destek sistemleri gibi faktörler infertiliteye ait psikolojik tepkilerin gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Kişinin psikolojik durumunun etkisi tedavi başarısında önemlidir. İnfertilite tedavi sürecindeki çiftlerin psikolojik destek alma konusunda bilinçli olması ve gereğinde psikiyatri ya da psikoloji uzmanlarıyla iletişimde bulunmaları gerekmektedir.
Aşağıdaki süreçlerden birini ya da birkaçını yaşanıyorsa mutlaka bir uzmana başvurulmalıdır:
İnfertilite (kısırlık) tedavisinde kullanılan ilaçlar cinsel fonksiyonları etkiler mi? Tedavide iğneleri düzenli kullanmak çiftleri hormonal ve psikolojik olarak etkiler. Tedavi boyunca kullanılması gereken ilaçların bazılarının terleme, baş ağrısı, sıkıntı gibi yan etkileri olabileceği gibi, bu ilaçlar vajinada kuruluk, isteksizlik vb. nedenlerle kadınlarda cinsel isteği azaltabilir. Daha sonra kullanılan yumurta büyüten ilaçlar ise şişkinlik, kasık ağrısı ve vajinal akıntı gibi nedenlerle kadınların cinsel fonksiyonlarını etkileyebilir. Ancak bunlar çok kısa süre etkili ilaçlardır. Tedavinin bitmesiyle her şey normale döner. İnfertilite (kısırlık) tedavisinde kullanılan ilaçlar kanser riskini artırıyor mu? Tüp bebek tedavisinde yaklaşık 25-30 senedir yumurtayı büyütme hormonları kullanılmaktadır. Bugüne kadar, dünya çapında yapılan araştırmalarla bu ilaçların kansere yol açtığı kanıtlanmış değildir. Tüp bebek tedavisinde psikolojik destek nedir? İnfertilitede eşle olan yakınlığın kaybı, sağlığına olan güvenin kaybı, kendine güvende azalma, geleceğe güven kaybı, önemli bir hayali gerçekleştirme olasılığının kaybı gibi bir tanesi bile depresyona neden olabilen pek çok kayıp yaşanır. Kişiler yaşamlarının tüm alanlarını ihmal ederek infertilite üzerine yoğunlaşırlar. Pek çok kişide bu yoğunlaşma ümitsizliğe ve depresyona neden olur. Her adet döneminde “Hiçbir zaman çocuk sahibi olamayacağım, ben kadın değilim” gibi olumsuz düşüncelere kapılan kişi, ovulasyon (yumurtlama) döneminde tekrar ümitlenmeye başlar. İnfertil kadın için adet sanki istenen bir bebeğin ölümü gibi algılanır ve bunu daha büyük bir hayal kırıklığı izler. Bu kısır döngü yıllarca sürüp gider. Bu süreçlerle ilgili hastanın ruhsal sağlığının desteklenmesi önemlidir. Tüp bebek tedavisinde psikolojik destek almak ne işe yarar? İnfertil çiftlerin durumu algılamasına, tedavide fiziksel ve duygusal değişimlerle başa çıkmayı öğrenmesine, çiftlerin tedaviye uyum sağlamasına, yaşam kalitelerinin ve becerilerinin artmasına, eşler arası iletişimin güçlendirmesine veya var olan sorunların çözülmesine katkı sağlar. İnfertil hastaların desteklenmesi açısından yapılan grup terapilerinin, infertiliteden kaynaklanan stresle baş edebilmelerinde çok yararlı olduğu pek çok yayında belirtilmiştir. Bu grupta kişiler birbirlerini daha iyi anlamakta, yalnızlık duygusu, kimsenin kendilerini anlamadığı düşüncesi azalmakta, grupla birlikte etkin baş etme yöntemleri geliştirebilmektedir.